ATATÜRK İle İlgili İbretlik Bir Anı...
( Hacı Angı – Eğitimci – 9 Ocak 2002 – Cumhuriyet )
Yıl 1934, o dönem Milli Eğitim Bakanlığı Ulus ’tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen ‘dir. Bakan, makamında çalışmaktadır, kapı çalınır. Bakanın gür sesi “giriniz” , Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Hoşbeşten sonra yaver bey, Bakan Abidin Özmen ‘e bir zarf uzatır. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk ‘ten gelen bir mektuptur bu: “ Bay Abidin Özmen, Milli Eğitim Bakanı ... “ Abidin Özmen zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: “ Yaver Bey’le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp...” Bu Atatürk’ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan Abidin Özmen, Orta öğretim Genel Müdürü‘nü çağırtır ve şu direktifi verir: “Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evraklarını alınız ve bu çocukları H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının ‘veli ve ödeyen hanesine Atatürk’ün ismini yazdırarak ‘ bana getiriniz” der.
Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin Özmen de kısa bir mektup yazarak, Yaver Bey’le Atatürk ‘e yollar. Mektubun içeriği şöyle: “Muhterem Atatürk, Yaver Bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi birisinin bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim...” .
Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek: “Bak “ demiş, “Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı” diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakanı adına özür diler. Atatürk: “Yok” der, “Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse...”
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Atatürk, Öğretmen ve Çocuk
İ.GÜRŞEN KAFKAS – Cumhuriyet, 18.09.2008
Ülkemiz, eğitim, ekonomik ve siyasal çalkantılı günler yaşıyor. Ülkeyi yönetenler çocuklara iyi bir rol model olmamaktadır. Atatürk döneminde yokluk, yoksulluk ve bilgisizlikle savaşılıyordu. Bugünse, yolsuzluk, hırsızlık, gericilik ve kadrolaşma yarışı yaşanıyor. Ülke yangın yeri gibi.. Bu ortamda Atatürk'ün, öğretmene güveni ve çocuk sevgisini konu edindim.
Ulusal kurtarıcı ve kurucu Atatürk'ün, çağdaşlaşma, yenileşme ve gelişme alanında emek ve başarıları tartışmasızdır. 0, başarılarını halkla bütünleşme, halka güven ve halka yönelişe borçluydu. Samsun'da halka seslenişinde: "Halk için i halka doğru i halkla beraber" demişti. Kurtuluş Savaşı'nı o yoksul halkla kazandı. Ordusu "köylü ordusuydu", Yoktan, yoksulluktan varın umuduna yol alıyorlardı. Onun halkına sevgisi, inancı ulusal kurtuluşun kıvılcımını yaratmıştı.
Yoksul ve fakat güvenli köylü çocukları vatan için varlarını ve canlarını ortaya koyuyordu. Önlerinde örnek model Mustafa Kemal vardı. Kadınlarımız da evde bulduklarını askerle bölüşüyor, cephane sırtlıyor, yaralılara bakıyorlardı. Ülke var olma, yok olma didişmesi yaşıyordu.
Acı günler sonrası savaş kazanılarak bitti. Sıra, bilgisizliğin karanlığındaki insanımızı aydınlığa çıkarmaktaydı. Mustafa Kemal, bilgisizlikle savaş ve karanlığın aydınlığa dönüşümünde öğretmenlere güveniyordu:. Onlar Mustafa Kemal'in "Yıldız Öğretmenleriydi", Ülkenin her yerine ilke ve devrimlerini onlar tanıtacaklardı. Öğretmenler, etik değerlerimizi çağdaş fikirlerle besleyen, güzel sanatları seven, kültür birikimcileridirler diye düşünüyordu.
İnsanımız biat etmeyecek, kul ve maraba olmayacaktı. Bunun yerine birey, vatandaş ve dahası insan olma erdemliliğini yaşayacaktı. Atatürk halkın yüce sevgisini, güvenini kazanmıştı. 0, güven ve sevgi bugün katlanarak büyümektedir. Öğretmenlerin tuttuğu meşale aydınlığı getirecektl. "Cephedeki savaşı kazandık, bundan sonraki savaşımız karatahta başında olacaktır" dedi. Harf devrimi, millet mektepleri, Eğitimde Birlik (Tevhid-i Tedrisat) yasalarını çıkararak ulusça aydınlığa koşuldu. 0, karanlık günlerimiz aydınlığa öğretmenlerle dönüşecektir, diye düşünüyordu.
Bilinçli bir toplum, eğitilmiş toplumdur. Türk ulusu eğitilerek bilinçli, çağdaş bir toplum olmalıydı. Mustafa Kemal, toplumu bilgisizliğin karanlığında görüyordu. Ülkenin aydınlık geleceğe eğitimle ulaşacağına inanıyordu. Öğretmenler halkımın eğitim mimarlarıdır."Öğretmenler!. yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" özdeyişiyle onlara sorumluluk vermişti. Halk okuma-yazma öğrenmeliydi. Okulların yeni yüzü, yenilikçi çağdaş, akılcı ve bilimsel olgularla donatılmalıydı. Öğretmenleri, bir siyasi davranışın bireyi değil, eğitimimizdeki gelişmenin mimarları olarak görüyordu.
Öğretmenler, Mustafa Necati’ nin döneminde "altın çağlarını" yaşadılar. Mustafa Kemal, öğretmenlere ödül olarak Adile Sultan Kasrı ve arazisini sağlık ve dinlenme yeri olarak verdi. Cumhuriyet ilkelerini topluma en iyi yayan öğretmenler, taşıdıkları eğitim bayrağını yükseklerde dalgalandıracaklardı. Mustafa Kemal'in tüm başarılarının yanında;"Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir" özdeyişiyle öğretmene verdiği önemdi."Eğitim sorunları çözümlenmelidir" diye ekliyordu. Ulusal özgürlüğün kazanılması ve tutsaklıktan kurtuluşun eğitimle olacağına inanıyordu. Öğretmen okulları, köy öğretmen okulları, daha sonraları Köy Enstitüleri, eğitim enstitüleri, yüksek öğretmen okulları açıldı. Bu kazanımlar siyasi nedenlerle birer birer kapatıldı.
Atatürk, "Toplumun düşmanı bilgisizlik, bilgisizliğin düşmanı da öğretmenlerdir"özdeyişiyle onlara önemli ve büyük bir sorumluluk yüklemişti. Öğretmenleri eğitimde yenileşme ve gelişmemizin vazgeçilmez unsurları olarak görüyordu.
Atatürk, sevdiği, çalışmalarını beğendiği arkadaşlarına "çocuk" diye sesleniyordu. Onun bu seslenişi "içindeki çocuk sevgisinin" dışavurumudur. O, yüreğinin içinden çıkan, yüreğimizin bir parçası çocukları duru, güvenilir ve sevgi yumağı olarak görüyordu. Çocuklarla karşılaştığında: "Bakın ne kadar tatlı, ne kadar güzel çocuklar! " diye sevincini bölüşüyordu. "Onlar, geleceğimizin umududurlar. Onlara sevgi ekelim ki, sevinçle büyüsünler" özdeyişiyle duygularını dile getiriyordu. Atatürk, "Çocuklar özgürce konuşmalı, düşüncelerini söylemelidirler" diyordu. 0, Türk çocuklarına ve gençlerine güveniyordu. "Ben elde ettiğimiz bu mutlu sonucu Türk gençliğine armağan ediyorum. "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak olan sizlersiniz" diyerek çocuklara / gençlere sorumluluk veriyordu. Ulusal aydınlanmamızın meşalesi öğretmenlerin, geleceğimizin güvencesi, gözbebeklerimiz çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştireceklerine inanıyordu. Öğretmen ve çocuk bir bütünün parçalarıdır. 0, şehit çocuklarına, zeki ve çalışkan çocukların okumalarına destek oluyordu. Sanatsal yetenekli çocukları yurtdışına eğitime gönderiyordu. Çocuklar da Atatürk'ü çok sevdiler. Küçük bir çocuğun: "Bu kalp seni unutur mu Atam!.." sözünün anlam zenginliğine ne denilebilir ki!..
ÖZET: Atatürk, ulusuna güven verdi. Ordularını peşinden sürükleyerek kurtuluşu gerçekleştirdi. Yenileşme, gelişme ve çağdaşlaşma için öğretmenlere ulusal aydınlatma sorumluluğu verdi. Ülkenin çiçek bahçeleri, solmayan gülleri, çocukları çok sevdi. O, öğretmenleri ulusal eğitimin vazgeçilmez mimarları; çocukları da yarınların umudu olarak görüyordu. O günlerin güzelliklerine bakın, bir de bugünlere!.. Çocuklar basın ve TV’ de haberleri izliyorlarmı; büyüklerine güvenlerini sorguluyorlar mı: ülkenin içinde bulunduğu ortamı görüyorlar mı, diye acı acı düşünüyorum…
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Atatürkden Çiçek dersi ve Azınlıklar Meselesi
Yavuz Donatın aktardığı bir anı, Atatürk'ün azılıklar meselesine yaklaşımıyla ilgili bugün de çalışmamız gereken bir ders niteliği taşıyor.. İşte o yazı...
Ne Mutlu Türküm Diyene
Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
- Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene"
sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
"Bunları" dün bize Ateş Ünal Erzen anlattı. "İnan Kıraç'tan dinledim" dedi. Belediye Başkanı Erzen, Ermenilerin "Sevgi Sofrası" adını verdiği kutlamalarda bu "olayı" anlatmış. Dinleyenler ağlamaya başlamışlar.
Ateş Ünal Erzen gittikten sonra İnan Kıraç'la konuştuk. "Evet, doğru" dedi.
İnan Kıraç'ın babası Ali Numan Kıraç "Atatürk'ün 6 yıl Amerika'da okuttuğu, Türkiye'nin ilk ziraat mühendisi." Atatürk onu "Atatürk Orman Çiftliği'ne müdür yapmış." "Anlattığımız olay", İnan Kıraç'ın bizzat babasından dinlediği bir olay.
Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.
Neyse "vesile" oldu, İnan Kıraç'la "Atatürk'ü ve babası Ali Numan Kıraç'ı" saygıyla andık.
"""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
PAŞAM BU NE HAL, HİÇ UYUMADINIZ HERHALDE
İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler... Trene binerler ve kompartımana çekilirler.
Ertesi gün, yaveri, Atatürk’ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. Yaveri: "Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde; niye böylesiniz", der.
"Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, uyumadım kalktım", der.
Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz; hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik", der.
Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir:
"Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiç birinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil; milletimin rahat uyuması".
Kaynak: İnternet ortamında paylaşılan bir ileti
"""""""""""""""""""""""""""""""""""""
TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM EMANET
Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu sonucu, 'Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
M. KEMAL ATATÜRK
"""""""""""""""""""""""""""""""""
Mustafa Kemal Diyor ki:
“Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara son sözü bu olmalıdır: Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline ait ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere durmadan tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk... Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” (Mülkiyeliler’e hitabından, 11 Ocak 1935)
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.” (1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından)
“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543)
“Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikatı kolay göremezler. O gibiler Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır. Fakat zaman bütün hakikatleri en geri olanlara dahi anlatacaktır. Milletimizi vehimlerden kendini kurtarmağa muktedir hale getirmeye çok çalışalım.” (19 Ekim 1925, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, s. 27)
“Gerçekleri bilen, kalbinde ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.” (Büyük Nutuk)
"Hangi istikbal vardır ki, ecnebilerin nasihatlarıyla, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemistir."
"Bilelim ki,
Milli benliğini yitirmiş uluslar, başka uluslara yem olurlar."
Mustafa Kemal ATATÜRK 06 Mart 1922
GENÇLİĞE HİTABE - (Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927)
Ey Türk gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
(Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927)
Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Söylevi
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı konuşmadır
Şubat 1933'ün ilk günlerinde Bursa Ulucami' de toplanan 100 kadar kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...". Atatürk'ün hemen konuşmakta olan kişinin sözünü kestiği ve günümüzde "Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yapmıştır.
Bu konuşmayla ilgili olarak Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Söylevi:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Onuncu Yıl Nutku
Türk Milleti! Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız.
Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu, en büyük bayramdır.
Kutlu olsun
Bu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım! Az zamanda çok büyük işler yaptık.
Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz.
Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız.
Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici ziyniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.
Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız.
Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız.
Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.
Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir.
Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.
Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti, onbeş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin.
Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Milleti; Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Mustafa Kemal Atatürk için dediler ki:
“ Uluslar arası Anlayış ve Barış Yolunda Çaba Harcamış Üstün Bir Kişi , Olağanüstü Bir Devrimci, Sömürgecilik ve Emperyalizme Karşı Savaşan İlk Lider, İnsan Haklarına Saygılı, Dünya Barışının Öncüsü, İnsanlararası Renk, Din, Irk Ayrımı Gözetmeyen Eşsiz Devlet Adamı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu…"- “ UNESCO KARARI 1979"
( Doğumunun 100. yılında 1981 yılını “ Dünya Atatürk Yılı “ olarak, Atatürk’ün tüm dünyada anılması amaciyle 156 ülkenin katılımıyla gerçekleşen toplantısında oybirliği ile alınan karar)
(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır):
'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi.
(D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922)
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.
(Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933)
Bir insana ölümünden sonra bu derece sevgi ve yas gösterileri yapılması milletler tarihinde az görülen şeylerdendir.'
(ATHİNAİKA, Atina, 12 Kasım 1938)
'Atatürk'ün Türkiye'de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu, hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.'
(Tipos Gazetesi)
İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu'dan uzaklaştırıp bizi de yenince,, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O'nun gerçek yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. (1938)
(Yorgi PESMAZOĞLU, Yunan Ekonomi Başkanı)
Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.'
(Messager D'Athenes, Yunanistan Gazetesi, 11 Kasım 1938)
Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamın ismini hakedecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekâsı ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur.
(Yugoslavya, Politika Gazetesi, 11 Kasım 1938)
Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?
(Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965)
Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir.
(Suriye)
Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.
(ELEYYAM Gazetesi, Şam- 1938)
Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.
(Elifba Gazetesi, Şam- 1938)
O'nun ölümü, dünya için de derinliği ölçülmez bir kayıptır.
(Sovyetler)
Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır.
Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.
(İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938)
Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.
(Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina)
Romanya'da Atatürk'ün ölüm haberi geldiği gün, bütün okullarda dersler tatil edildi.
(Romanya-Rador Ajansı: Bükreş)
Milletimiz, en büyük Türk'ün karşısında kederli bir saygı ile eğilmektedir.
(Romanya)
Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.
(Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938)
Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir.
(Polanya, Kurjer Warzavski Gazetesi)
O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?
(Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954)
Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
(İkbal, Pakistan Millî Şairi)
'Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.'
(El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938)
Türkler, Atatürk'ü olağanüstü bir tutkunlukla seviyorlar.
Bursa'ya giderken trende rast geldiğim bir çocuğa İstanbul veya Ankara'dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara'yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda: 'Ankara'da Atatürk bulunduğu için..' cevabını verdi.
(Mısır, El Bela Gazetesi)
Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği isbatlayan ilk adam olmuştur.
(Eski Ujsag. Macar.)
Budapeşte, 20 (a,a) - Macar ajansı tebliğ ediyor:
Başvekil İmredi, Atatürk'ün cenaze törenini yapılacağı 21 Kasım Pazartesi gününü Macaristan'ın millî yas günü sayarak bütün memlekette resmi binalara siyah bayraklar çekilmesini emretmiştir. Harbiye Nazırı ve Budapeşte Belediye Reisi de, askeri binalar ve belediye binaları için aynı kararı almışlar ve Belediye Reisi ayrıca, halkı da siyah bayrak çekmeye dâvet etmiştir.
(Namzetti Ujsang Gazetesi, Budapeşte-1938)
Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.
(An Nahar, Beyrut)
Yüzyıldanberi Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.
(The Japan Chronicle, Kobe)
'Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.'
(Comte Carlo Sforza, İtalya Eski Dışişleri Bakanı)
Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
(F. Perrone Di San Martino, İtalyan Yazarı)
'Atatürk'ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetti.'
(Gazeta Del Popolo Gazetesi, İtalya, 11 Kasım 1938)
(Lozan Üniversitesi salonunda, Lozan Türk Talebe Cemiyeti'nin hazırladığı törende.)
'Siz Türk gençleri, bugün Büyük Şef'inizi kaybettiğinizden dolayı ne kadar ağlasanız haklısınız. Üniversite, sizin bu büyük yasınıza katılmaktadır. Atatürk'ün bu Büyük Adam'ın hayatını burada az bir vakit içinde bildirmeye imkân yoktur. Bu dâhinin, vatanının tarihinde işgal ettiği parlak sayfaları size hatırlatmak isterim. Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam'ın başımı en derin hürmetle eğerek selâmlarım.'
(Profesör MORRF)
'Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.'
(İsviçre)
Modern Türkiye'nin yaratıcısı Kemal Atatürk'ün eserleri, memleketi için yaptıkları İsveç'te çok iyi bilinmektedir. Atatürk'ün liderliği altında Türkiye'nin kalkınmasını, fevkâlâde ileri hamlelerini hayranlıkla takibettik. Atatürk'ün, hukuk alanında olduğu gibi, diğer alanlarda da getirdiği reformlarla Türkiye, içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtarılıp kuvvetli ve güvenilir temeller üzerine yerleştirilmiştir.
(ERLANDER, İsveç Başbakanı)
'Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.'
(Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963)
'Atatürk, askeri dehâ ile devlet adamı filozof dehâsını toplamıştır.'
(İspanya)
İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.
(Tahran Gazetesi, İran, 1939)
Atatürk'ün ölümü dolayısı ile Kraliyet Sarayı Şehinşâhi ve hükümet bir ay resmî yas ilân etmiştir. Majeste Şehinşah, gömme töreninin sonuna kadar İran'da askerî ve resmî binalar üzerinde ve yabancı ülkelerdeki İran temsilciliklerinde bayrakların yarıya indirilmesini emir buyurmuşlardır. Bu irade-i Şehinşahî bugün bütün gazetelerde ilân edilmiştir.
(Tahran)
Bugün Türkiye, büyük ve yeni bir memlekettir. Ve savaş sonrasının dehşet, sefalet ve bitkinliğinden çıkmış olan bu yeni Türkiye, Atatürk'ün dimağında vücut bulmuştu. O, bu Türkiye'yi kendi elleriyle dünyaya getirdi.
(Dela Mail Gazetesi)
Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır.
(İngiliz, Daily Telgraph Gazetesi)
Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
(Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı)
Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.
(Fransız, Berthe Georges-Gaulis)
Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.
(Fransız Gazetesi Sanerwin)
Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.
(L'Illustration, Fransa)
'Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.'
(National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938)
Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı.
(Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958)
'Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.'
(Çin)
'Biz Çinliler, hepimiz bu yasa katılıyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen Büyük Ata'sının ölümü, yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.'
(Çin Basını)
'Hiç bir ülke, Atatürk'ün Türkiye'sinin gördüğü değişiklikleri bu kadar hızlı bir şekilde görmemiştir. Bugünün Türkiye'sinin tarihi Mustafa Kemal'in tarihidir.'
(Dness Gazetesi, Bulgaristan, 11 Kasım 1938)
Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir.
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.
(Libre Belgique Gazetesi)
Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez.
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.
(Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr)
Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.
(Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı)
( Hacı Angı – Eğitimci – 9 Ocak 2002 – Cumhuriyet )
Yıl 1934, o dönem Milli Eğitim Bakanlığı Ulus ’tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin Özmen ‘dir. Bakan, makamında çalışmaktadır, kapı çalınır. Bakanın gür sesi “giriniz” , Atatürk’ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Hoşbeşten sonra yaver bey, Bakan Abidin Özmen ‘e bir zarf uzatır. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk ‘ten gelen bir mektuptur bu: “ Bay Abidin Özmen, Milli Eğitim Bakanı ... “ Abidin Özmen zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur: “ Yaver Bey’le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırıp...” Bu Atatürk’ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan Abidin Özmen, Orta öğretim Genel Müdürü‘nü çağırtır ve şu direktifi verir: “Yaver Bey’in yanındaki bu iki çocuğun evraklarını alınız ve bu çocukları H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının ‘veli ve ödeyen hanesine Atatürk’ün ismini yazdırarak ‘ bana getiriniz” der.
Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin Özmen de kısa bir mektup yazarak, Yaver Bey’le Atatürk ‘e yollar. Mektubun içeriği şöyle: “Muhterem Atatürk, Yaver Bey’le göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi birisinin bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da emirleriniz gereği H.P. Lisesi’ne paralı yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim...” .
Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek: “Bak “ demiş, “Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı” diyerek olayı anlatmış. İnönü, Bakanı adına özür diler. Atatürk: “Yok” der, “Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse...”
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Atatürk, Öğretmen ve Çocuk
İ.GÜRŞEN KAFKAS – Cumhuriyet, 18.09.2008
Ülkemiz, eğitim, ekonomik ve siyasal çalkantılı günler yaşıyor. Ülkeyi yönetenler çocuklara iyi bir rol model olmamaktadır. Atatürk döneminde yokluk, yoksulluk ve bilgisizlikle savaşılıyordu. Bugünse, yolsuzluk, hırsızlık, gericilik ve kadrolaşma yarışı yaşanıyor. Ülke yangın yeri gibi.. Bu ortamda Atatürk'ün, öğretmene güveni ve çocuk sevgisini konu edindim.
Ulusal kurtarıcı ve kurucu Atatürk'ün, çağdaşlaşma, yenileşme ve gelişme alanında emek ve başarıları tartışmasızdır. 0, başarılarını halkla bütünleşme, halka güven ve halka yönelişe borçluydu. Samsun'da halka seslenişinde: "Halk için i halka doğru i halkla beraber" demişti. Kurtuluş Savaşı'nı o yoksul halkla kazandı. Ordusu "köylü ordusuydu", Yoktan, yoksulluktan varın umuduna yol alıyorlardı. Onun halkına sevgisi, inancı ulusal kurtuluşun kıvılcımını yaratmıştı.
Yoksul ve fakat güvenli köylü çocukları vatan için varlarını ve canlarını ortaya koyuyordu. Önlerinde örnek model Mustafa Kemal vardı. Kadınlarımız da evde bulduklarını askerle bölüşüyor, cephane sırtlıyor, yaralılara bakıyorlardı. Ülke var olma, yok olma didişmesi yaşıyordu.
Acı günler sonrası savaş kazanılarak bitti. Sıra, bilgisizliğin karanlığındaki insanımızı aydınlığa çıkarmaktaydı. Mustafa Kemal, bilgisizlikle savaş ve karanlığın aydınlığa dönüşümünde öğretmenlere güveniyordu:. Onlar Mustafa Kemal'in "Yıldız Öğretmenleriydi", Ülkenin her yerine ilke ve devrimlerini onlar tanıtacaklardı. Öğretmenler, etik değerlerimizi çağdaş fikirlerle besleyen, güzel sanatları seven, kültür birikimcileridirler diye düşünüyordu.
İnsanımız biat etmeyecek, kul ve maraba olmayacaktı. Bunun yerine birey, vatandaş ve dahası insan olma erdemliliğini yaşayacaktı. Atatürk halkın yüce sevgisini, güvenini kazanmıştı. 0, güven ve sevgi bugün katlanarak büyümektedir. Öğretmenlerin tuttuğu meşale aydınlığı getirecektl. "Cephedeki savaşı kazandık, bundan sonraki savaşımız karatahta başında olacaktır" dedi. Harf devrimi, millet mektepleri, Eğitimde Birlik (Tevhid-i Tedrisat) yasalarını çıkararak ulusça aydınlığa koşuldu. 0, karanlık günlerimiz aydınlığa öğretmenlerle dönüşecektir, diye düşünüyordu.
Bilinçli bir toplum, eğitilmiş toplumdur. Türk ulusu eğitilerek bilinçli, çağdaş bir toplum olmalıydı. Mustafa Kemal, toplumu bilgisizliğin karanlığında görüyordu. Ülkenin aydınlık geleceğe eğitimle ulaşacağına inanıyordu. Öğretmenler halkımın eğitim mimarlarıdır."Öğretmenler!. yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" özdeyişiyle onlara sorumluluk vermişti. Halk okuma-yazma öğrenmeliydi. Okulların yeni yüzü, yenilikçi çağdaş, akılcı ve bilimsel olgularla donatılmalıydı. Öğretmenleri, bir siyasi davranışın bireyi değil, eğitimimizdeki gelişmenin mimarları olarak görüyordu.
Öğretmenler, Mustafa Necati’ nin döneminde "altın çağlarını" yaşadılar. Mustafa Kemal, öğretmenlere ödül olarak Adile Sultan Kasrı ve arazisini sağlık ve dinlenme yeri olarak verdi. Cumhuriyet ilkelerini topluma en iyi yayan öğretmenler, taşıdıkları eğitim bayrağını yükseklerde dalgalandıracaklardı. Mustafa Kemal'in tüm başarılarının yanında;"Benim asıl anlatılacak yanım öğretmenliğimdir" özdeyişiyle öğretmene verdiği önemdi."Eğitim sorunları çözümlenmelidir" diye ekliyordu. Ulusal özgürlüğün kazanılması ve tutsaklıktan kurtuluşun eğitimle olacağına inanıyordu. Öğretmen okulları, köy öğretmen okulları, daha sonraları Köy Enstitüleri, eğitim enstitüleri, yüksek öğretmen okulları açıldı. Bu kazanımlar siyasi nedenlerle birer birer kapatıldı.
Atatürk, "Toplumun düşmanı bilgisizlik, bilgisizliğin düşmanı da öğretmenlerdir"özdeyişiyle onlara önemli ve büyük bir sorumluluk yüklemişti. Öğretmenleri eğitimde yenileşme ve gelişmemizin vazgeçilmez unsurları olarak görüyordu.
Atatürk, sevdiği, çalışmalarını beğendiği arkadaşlarına "çocuk" diye sesleniyordu. Onun bu seslenişi "içindeki çocuk sevgisinin" dışavurumudur. O, yüreğinin içinden çıkan, yüreğimizin bir parçası çocukları duru, güvenilir ve sevgi yumağı olarak görüyordu. Çocuklarla karşılaştığında: "Bakın ne kadar tatlı, ne kadar güzel çocuklar! " diye sevincini bölüşüyordu. "Onlar, geleceğimizin umududurlar. Onlara sevgi ekelim ki, sevinçle büyüsünler" özdeyişiyle duygularını dile getiriyordu. Atatürk, "Çocuklar özgürce konuşmalı, düşüncelerini söylemelidirler" diyordu. 0, Türk çocuklarına ve gençlerine güveniyordu. "Ben elde ettiğimiz bu mutlu sonucu Türk gençliğine armağan ediyorum. "Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak olan sizlersiniz" diyerek çocuklara / gençlere sorumluluk veriyordu. Ulusal aydınlanmamızın meşalesi öğretmenlerin, geleceğimizin güvencesi, gözbebeklerimiz çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştireceklerine inanıyordu. Öğretmen ve çocuk bir bütünün parçalarıdır. 0, şehit çocuklarına, zeki ve çalışkan çocukların okumalarına destek oluyordu. Sanatsal yetenekli çocukları yurtdışına eğitime gönderiyordu. Çocuklar da Atatürk'ü çok sevdiler. Küçük bir çocuğun: "Bu kalp seni unutur mu Atam!.." sözünün anlam zenginliğine ne denilebilir ki!..
ÖZET: Atatürk, ulusuna güven verdi. Ordularını peşinden sürükleyerek kurtuluşu gerçekleştirdi. Yenileşme, gelişme ve çağdaşlaşma için öğretmenlere ulusal aydınlatma sorumluluğu verdi. Ülkenin çiçek bahçeleri, solmayan gülleri, çocukları çok sevdi. O, öğretmenleri ulusal eğitimin vazgeçilmez mimarları; çocukları da yarınların umudu olarak görüyordu. O günlerin güzelliklerine bakın, bir de bugünlere!.. Çocuklar basın ve TV’ de haberleri izliyorlarmı; büyüklerine güvenlerini sorguluyorlar mı: ülkenin içinde bulunduğu ortamı görüyorlar mı, diye acı acı düşünüyorum…
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Atatürkden Çiçek dersi ve Azınlıklar Meselesi
Yavuz Donatın aktardığı bir anı, Atatürk'ün azılıklar meselesine yaklaşımıyla ilgili bugün de çalışmamız gereken bir ders niteliği taşıyor.. İşte o yazı...
Ne Mutlu Türküm Diyene
Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
- Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene"
sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
"Bunları" dün bize Ateş Ünal Erzen anlattı. "İnan Kıraç'tan dinledim" dedi. Belediye Başkanı Erzen, Ermenilerin "Sevgi Sofrası" adını verdiği kutlamalarda bu "olayı" anlatmış. Dinleyenler ağlamaya başlamışlar.
Ateş Ünal Erzen gittikten sonra İnan Kıraç'la konuştuk. "Evet, doğru" dedi.
İnan Kıraç'ın babası Ali Numan Kıraç "Atatürk'ün 6 yıl Amerika'da okuttuğu, Türkiye'nin ilk ziraat mühendisi." Atatürk onu "Atatürk Orman Çiftliği'ne müdür yapmış." "Anlattığımız olay", İnan Kıraç'ın bizzat babasından dinlediği bir olay.
Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.
Neyse "vesile" oldu, İnan Kıraç'la "Atatürk'ü ve babası Ali Numan Kıraç'ı" saygıyla andık.
"""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
PAŞAM BU NE HAL, HİÇ UYUMADINIZ HERHALDE
İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler... Trene binerler ve kompartımana çekilirler.
Ertesi gün, yaveri, Atatürk’ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk, yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. Yaveri: "Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde; niye böylesiniz", der.
"Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, uyumadım kalktım", der.
Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz; hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik", der.
Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir:
"Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiç birinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil; milletimin rahat uyuması".
Kaynak: İnternet ortamında paylaşılan bir ileti
"""""""""""""""""""""""""""""""""""""
TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM EMANET
Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım.
Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu sonucu, 'Türk gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
M. KEMAL ATATÜRK
"""""""""""""""""""""""""""""""""
Mustafa Kemal Diyor ki:
“Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara son sözü bu olmalıdır: Benim Türk Milletine, Türk Cumhuriyetine, Türklüğün istikbâline ait ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz. Bu sözler bir ferdin değil, bir Türk Milleti duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere durmadan tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk... Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” (Mülkiyeliler’e hitabından, 11 Ocak 1935)
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.” (1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından)
“Tarihimizi tetkik ediniz. Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl ederek nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, s.543)
“Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikatı kolay göremezler. O gibiler Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır. Fakat zaman bütün hakikatleri en geri olanlara dahi anlatacaktır. Milletimizi vehimlerden kendini kurtarmağa muktedir hale getirmeye çok çalışalım.” (19 Ekim 1925, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Millî Eğitim Bakanlarının Millî Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri, s. 27)
“Gerçekleri bilen, kalbinde ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.” (Büyük Nutuk)
"Hangi istikbal vardır ki, ecnebilerin nasihatlarıyla, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemistir."
"Bilelim ki,
Milli benliğini yitirmiş uluslar, başka uluslara yem olurlar."
Mustafa Kemal ATATÜRK 06 Mart 1922
GENÇLİĞE HİTABE - (Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927)
Ey Türk gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.
Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.
Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
(Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK 20 Ekim 1927)
Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Söylevi
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 5 Şubat 1933 günü Bursa'da yaptığı konuşmadır
Şubat 1933'ün ilk günlerinde Bursa Ulucami' de toplanan 100 kadar kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...". Atatürk'ün hemen konuşmakta olan kişinin sözünü kestiği ve günümüzde "Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yapmıştır.
Bu konuşmayla ilgili olarak Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Söylevi:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.
Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır.
Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.
Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu yargılayacaktır.
Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.
Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Onuncu Yıl Nutku
Türk Milleti! Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız.
Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu, en büyük bayramdır.
Kutlu olsun
Bu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Yurttaşlarım! Az zamanda çok büyük işler yaptık.
Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.
Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.
Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz.
Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.
Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız.
Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici ziyniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.
Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız.
Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız.
Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.
Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir.
Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.
Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.
Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.
Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti, onbeş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin.
Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım.
Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk Milleti; Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
""""""""""""""""""""""""""""""""""""""
Mustafa Kemal Atatürk için dediler ki:
“ Uluslar arası Anlayış ve Barış Yolunda Çaba Harcamış Üstün Bir Kişi , Olağanüstü Bir Devrimci, Sömürgecilik ve Emperyalizme Karşı Savaşan İlk Lider, İnsan Haklarına Saygılı, Dünya Barışının Öncüsü, İnsanlararası Renk, Din, Irk Ayrımı Gözetmeyen Eşsiz Devlet Adamı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu…"- “ UNESCO KARARI 1979"
( Doğumunun 100. yılında 1981 yılını “ Dünya Atatürk Yılı “ olarak, Atatürk’ün tüm dünyada anılması amaciyle 156 ülkenin katılımıyla gerçekleşen toplantısında oybirliği ile alınan karar)
(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır):
'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi.
(D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922)
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.
(Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933)
Bir insana ölümünden sonra bu derece sevgi ve yas gösterileri yapılması milletler tarihinde az görülen şeylerdendir.'
(ATHİNAİKA, Atina, 12 Kasım 1938)
'Atatürk'ün Türkiye'de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu, hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.'
(Tipos Gazetesi)
İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu'dan uzaklaştırıp bizi de yenince,, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O'nun gerçek yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. (1938)
(Yorgi PESMAZOĞLU, Yunan Ekonomi Başkanı)
Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.'
(Messager D'Athenes, Yunanistan Gazetesi, 11 Kasım 1938)
Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamın ismini hakedecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekâsı ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur.
(Yugoslavya, Politika Gazetesi, 11 Kasım 1938)
Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?
(Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965)
Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir.
(Suriye)
Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.
(ELEYYAM Gazetesi, Şam- 1938)
Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.
(Elifba Gazetesi, Şam- 1938)
O'nun ölümü, dünya için de derinliği ölçülmez bir kayıptır.
(Sovyetler)
Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır.
Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.
(İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938)
Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.
(Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina)
Romanya'da Atatürk'ün ölüm haberi geldiği gün, bütün okullarda dersler tatil edildi.
(Romanya-Rador Ajansı: Bükreş)
Milletimiz, en büyük Türk'ün karşısında kederli bir saygı ile eğilmektedir.
(Romanya)
Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.
(Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938)
Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir.
(Polanya, Kurjer Warzavski Gazetesi)
O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?
(Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954)
Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
(İkbal, Pakistan Millî Şairi)
'Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.'
(El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938)
Türkler, Atatürk'ü olağanüstü bir tutkunlukla seviyorlar.
Bursa'ya giderken trende rast geldiğim bir çocuğa İstanbul veya Ankara'dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara'yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda: 'Ankara'da Atatürk bulunduğu için..' cevabını verdi.
(Mısır, El Bela Gazetesi)
Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği isbatlayan ilk adam olmuştur.
(Eski Ujsag. Macar.)
Budapeşte, 20 (a,a) - Macar ajansı tebliğ ediyor:
Başvekil İmredi, Atatürk'ün cenaze törenini yapılacağı 21 Kasım Pazartesi gününü Macaristan'ın millî yas günü sayarak bütün memlekette resmi binalara siyah bayraklar çekilmesini emretmiştir. Harbiye Nazırı ve Budapeşte Belediye Reisi de, askeri binalar ve belediye binaları için aynı kararı almışlar ve Belediye Reisi ayrıca, halkı da siyah bayrak çekmeye dâvet etmiştir.
(Namzetti Ujsang Gazetesi, Budapeşte-1938)
Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.
(An Nahar, Beyrut)
Yüzyıldanberi Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.
(The Japan Chronicle, Kobe)
'Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.'
(Comte Carlo Sforza, İtalya Eski Dışişleri Bakanı)
Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
(F. Perrone Di San Martino, İtalyan Yazarı)
'Atatürk'ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetti.'
(Gazeta Del Popolo Gazetesi, İtalya, 11 Kasım 1938)
(Lozan Üniversitesi salonunda, Lozan Türk Talebe Cemiyeti'nin hazırladığı törende.)
'Siz Türk gençleri, bugün Büyük Şef'inizi kaybettiğinizden dolayı ne kadar ağlasanız haklısınız. Üniversite, sizin bu büyük yasınıza katılmaktadır. Atatürk'ün bu Büyük Adam'ın hayatını burada az bir vakit içinde bildirmeye imkân yoktur. Bu dâhinin, vatanının tarihinde işgal ettiği parlak sayfaları size hatırlatmak isterim. Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam'ın başımı en derin hürmetle eğerek selâmlarım.'
(Profesör MORRF)
'Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.'
(İsviçre)
Modern Türkiye'nin yaratıcısı Kemal Atatürk'ün eserleri, memleketi için yaptıkları İsveç'te çok iyi bilinmektedir. Atatürk'ün liderliği altında Türkiye'nin kalkınmasını, fevkâlâde ileri hamlelerini hayranlıkla takibettik. Atatürk'ün, hukuk alanında olduğu gibi, diğer alanlarda da getirdiği reformlarla Türkiye, içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtarılıp kuvvetli ve güvenilir temeller üzerine yerleştirilmiştir.
(ERLANDER, İsveç Başbakanı)
'Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.'
(Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963)
'Atatürk, askeri dehâ ile devlet adamı filozof dehâsını toplamıştır.'
(İspanya)
İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.
(Tahran Gazetesi, İran, 1939)
Atatürk'ün ölümü dolayısı ile Kraliyet Sarayı Şehinşâhi ve hükümet bir ay resmî yas ilân etmiştir. Majeste Şehinşah, gömme töreninin sonuna kadar İran'da askerî ve resmî binalar üzerinde ve yabancı ülkelerdeki İran temsilciliklerinde bayrakların yarıya indirilmesini emir buyurmuşlardır. Bu irade-i Şehinşahî bugün bütün gazetelerde ilân edilmiştir.
(Tahran)
Bugün Türkiye, büyük ve yeni bir memlekettir. Ve savaş sonrasının dehşet, sefalet ve bitkinliğinden çıkmış olan bu yeni Türkiye, Atatürk'ün dimağında vücut bulmuştu. O, bu Türkiye'yi kendi elleriyle dünyaya getirdi.
(Dela Mail Gazetesi)
Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır.
(İngiliz, Daily Telgraph Gazetesi)
Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
(Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı)
Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.
(Fransız, Berthe Georges-Gaulis)
Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.
(Fransız Gazetesi Sanerwin)
Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.
(L'Illustration, Fransa)
'Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.'
(National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938)
Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı.
(Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958)
'Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.'
(Çin)
'Biz Çinliler, hepimiz bu yasa katılıyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen Büyük Ata'sının ölümü, yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.'
(Çin Basını)
'Hiç bir ülke, Atatürk'ün Türkiye'sinin gördüğü değişiklikleri bu kadar hızlı bir şekilde görmemiştir. Bugünün Türkiye'sinin tarihi Mustafa Kemal'in tarihidir.'
(Dness Gazetesi, Bulgaristan, 11 Kasım 1938)
Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir.
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.
(Libre Belgique Gazetesi)
Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez.
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.
(Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr)
Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.
(Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı)